İslâm Barıştır

Ali Rıza Demircan 2022-06-08

İslâm Barıştır

İslâm;  Yüce  Allah’ımızın   insanlığın   mutluluk   düzeni   olması   için vaz’ettiğidindir.  Bir  amacı  da  insanlar   arası  ilişkileri   dengeye oturtmak olan bu Hak dinin tüm insanlığa yönelik evrensel bir çağrısı da barıştır.

İsmi  gibi  içeriği  ile  de  barış  olan  İslâm,  omurgasını  oluşturan

Kur’ân’da şöyle buyurmaktadır:

“Ey İnananlar!

Barışı sağlayıcı bütün atılımları benimseyerek / topluca barışa girin.

/  Birbirlerinizin  hakları ve  hürriyetleri  önünde boyun  eğin. Şeytan’ın adamlarını  /barışa      aykırı   yolları   izlemeyin.   Çünkü   Şeytan   size, bozgunculuğu apaçık bir düşmandır.

Eğer  size  gelen  hakikat  belgelerini  idrak  ettikten  sonra  (barıştan) saparsanıziyice  bilin  ki  Allah  sorgulamaya   gücü  yetendir,   hikmet sahibidir.”1

Bütün insanlarla barış yapılması için Kur’ân’ın mü’minlere yaptığı bu çağrı temelde       ilâhî vahye    dayanan bütün    semavi dinler  ve      de  beşeri sistemler tarafından yapılmaktadır. Ama ne acıdır ki barış arzu edilen şekilde   ve    ihtiyaç       duyulan kapsamda gerçekleştirilememektedir.Çünkü barış ancak ve ancak insanlığın kabul ettiği ortak değerleri ve görevleri etkili bir şekilde hayata geçirmekle sağlanabilir.

Cihanşumül   olan   İslâm’ın    kabulüne,    beşeri   akıl   ve   bilimin evrenselleştirilen   onayına   göre   insanlığın   ortak   değerleri  tarihi asırlarda   olduğu  gibi  dönemimizde  de  temel  haklar  ve  hürriyetlerdir. İnsanlığın kabul ettiği müşterek görev de sosyal adâleti sağlamaktır.


 

Barış için haklar ve hürriyetlerle sosyal adâlet gereklidir


 

İslâm  temel  hakları  ve  hürriyetleri  takdis  ederek  ve  sosyal  adâleti amaçlayarak, barış ortamını oluşturmuştur.


 

Yüce  Allah’ımızın  yaratırken  varlığımıza  yerleştirdiği,  şerîatleriyle de  görevleştirerek  ebedî  mutluluğumuza  aracı  kıldığı  insan  hakları  ve özgürlüklerini tanır, O’nun tavzıf ettiği mali görevleri yaparsak barış gerçekleşir. İnanç ayrılığı barışa engel değildir.

Can  ve  mal  dokunulmazlığı,  vicdan  ve  din  özgürlüğü,  özel  hayatın gizliliği, inanılan değerleri yayma, âdil yargı/düşünce ve öğrenim-eğitim ve  örgütlenme  hakkı,  şeklinde  özetlenebilecek   haklar  ve  hürriyetler,

 

hukuken  ve  fiilen  hayata  geçirilemezse,  barışın  gerçekleşmesi  mümkün değildir.

Kur’ân’ımız;  örneğin  Mumtehine  Sûresi’nin  8.  âyetinde  dini  yaşama hürriyetimizi      çiğnemeye kalkışan       ve    bizi yaşadığımız yurtlardan ve kurumlardan atmaya ve bu uğurda yardımlaşmaya çalışan insanları kendimize dostve üzerimize yönetici      edinemeyeceğimizi   bildirirken, vurgulamaya çalıştığı gerçek budur.

Kur’ân;  mütecavizleri  de,  hakları  ve  özgürlükleri  çiğnenirken  onları yâr   ve     egemen       kılan  mü’minleri  de  zâlimler  olarak  tanımlamaktadır. Zâlimler nasıl barış yapabilirler?

Sosyal   adâlet    gerçekleştirilmedikçe, toplumsal yardıma muhtaç insanların   toplum    standartlarına    göre    belirlenecek    ihtiyaçları giderilmedikçe de toplumsal      barış  sağlanamaz.   Barışı  sağlamak  şöyle dursun anarşi dizginlenemez, kaos önlenemez.

Şanlı  Peygamberimiz   dini-mali   görevler   olan  zekât, âciz  akrabaya nafaka, yararlanılan  mallardan  ödünç  verme  yoluyla  faydalandırma   ve felaket anlarında  yardıma  koşma  gibi  sosyal adâleti  gerçekleştirici görevleri  yapmamanın   tarihi  toplulukları  birbirlerinin  kanını  dökmeye, mallarını yağmalatmaya  yönlendirdiğini       açıklamaktadır. Malların dağılımında dengeyi oluşturan adâlet sağlanmazsa denge olan barış nasıl sağlanabilir?


 

Barış için gerekli diğer ahlâkî prensipler


 

Barış için haklar ve hürriyetlere fiilen saygı ve yoksullarla dayanışma gerekli ise de yeter değildir. Bu sebeple İslâm, her vesile ile barışa yönlendirmektedir.

Mesela Kur’ân inancı ne olursa olsun haklar ve özgürlüklere saygılı tüm insanlara       karşı     adâletive    ikramı    öğütleyerek    barışa    katkı sağlamaktadır.2Hangi     amaçla       olursa  olsun     yapılan barış çağrılarının kabul       edilmesini ve    inanç  farklılıklarının  barışa  engel  kılınmamasını emir buyurmaktadır.3

Enfal Sûresi’nin 60. âyetinde şöyle buyrulur:


 

“Eğer onlar barıştan yana eğilim gösterirlerse, sen de barıştan yana ol. Ve Allah’a güven. O, gerçekten her şeyi işiten, her şeyi hakkıyla bilendir.”

Yüce  kitabımız  Kur’ân-ı  Kerim,  İslâm  dışı  topluluklarla   en  güzel yöntemlerlediyoloğa   girilmesini   ve    hatta    gerektikçe    onların affedilmesini  öğütleyerek  de  barışa  yol  açmıştır.  Kur’ân’ımızın  “Sizin dininiz, size, bizim dinimiz bize” şeklindeki duyurusu da gerçekçi bir

barış mesajıdır.4


 

Verdiğimiz  ölçüler  objektif  ölçülerdir.  İnançları  farklı  olan  bütün

insanlar için barışı sağlayıcı vasıftadır.


 

İslâm’ın içe dönük; Müslümanlara yönelik mesajları ise daha sıcak ve ayrıntılıdır. Mesela Kur’ân’ımız kardeş olarak ilan ettiği mü’minlere ilk

 

kardeşlik   görevi   olarak   uzlaştırıcılığı   yüklemiş,   vuruşan   gruplar arasında   ezilenlerden   yana tavır     konularak   ve  de  adâlet   prensibi uygulanarak barışın sağlanmasını emretmiştir.5

Şanlı Peygamberimiz de barış anlamını içeren selam sözcüğünü kullanarak selamlaşmadan    affedici      olmaya  kadar  barışa  yöneltici  ve  de  Cennet’e götürücü  nice    öğütler vermiştir.     Hayati bir     zaruretolarak değerlendirdiği için çok istisnai bir uygulamayı yani barış için yalanı

meşrulaştırmıştır.6 Barış eylemlerini de sevabı en büyük ameller arasında

zikretmiştir.

 

Barış güçle sağlanabilir


 

İslâm’ın  barışa  çağrısını  ve  barışa  yöneltici  kurallarını  özetlemeye çalıştık. Barışla  ilgili  olup  barış kadar  önemli bir  nokta  da  barışın güçle sağlanabileceğidir. Bu sebepledir ki Kur’ân’ımızın Enfal Sûresi’nde önce kuvvet  hazırlanılması,sonra     da    barışın  kabullenilmesi

emrolunmuştur.7


 

Barış güçle sunulur, kabul edilir, korunur ama dilenilmez. Hakları ve hürriyetleri çiğneyen sömürücülerden barış dileyenler, barışı sağlayamaz, yalnızca zilletlerini artırırlar.

Muhammed Sûresi’nde şöyle buyrulur:


 

“(İnancınız  ve  ahlâkî   değerlerinizle)   en  üstünken   (haklarınız   ve özgürlüklerinizi) çiğneyen (zâlimlere karşı) gevşemeyin ve onlardan barış dilenmeyin. Allah   sizinledir.   Yaptığınız   çalışmaların   karşılığını

eksiltmez”8


 

* *


 

Biz insanlar Rabbimiz tarafından en güzel kıvamda yaratılmış ve güzel ameller  yarışına   çıkarılmış   sorumlu   varlıklarız.   İnançlarımızı   ve yaşantımızı  sorgulayacak       yalnızca   Allah’dır.   Bizim  vazifemiz   adâlet saçarak, ikramlar yaparak barışa koşmaktır. “Helalleri haram, haramları helal  kılmadan”  barışı  sağlamaktır.  Çünkü  Kur’ân  ifadesiyle,  “...Barış

insanlık için daha hayırlıdır...”9

 

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0